Osmanlı Devletinde Gayrimüslimler
(Hukuki hakları - teşkilatlanmaları - Fatih dönemi)
Osmanlı devletindeki gayrimüslimlere zimmi denirdi. Belki de Osmanlı Devletinde yaşayan zimmilerin Müslümanlarla ayrıldıkları en önemli nokta askeri görevlerini yapamamaları ve devlet alanında çalışmalarına izin olmamasıdır. Bununla beraber asker olabilecek yaşa gelen zimmiler devlete askerlik bedelini kaldıran cizye, Müslüman olan halkın verdiği öşür (aşar- onda bir) vergisine karşın da haracı-ı arazi adı altında bir toprak vergisi ödemek durumundaydılar.
İmparatorluk olmuş diğer devletlere göre Osmanlı devleti (onlardan ayıran) azınlık olan öteki dini gruplara bir din değiştirme zorlaması yapmıyordu. Şayet bu da bizim elimize böyle yorum yapma şansı veren en büyük faktördür. Osmanlı devleti her zaman fethedilen yerlerdeki halkın dinini özgürce yaşamasına izin vermiş, bu da uzun yıllar boyunca müslüman halkla gayrimüslim haklın arasında bir köprü oluşmasına sebep olmuş nitekim bu iki taraf içinde de kültürel ev ekonomik gelişmelere yol açmıştı.
Ayrıca Osmanlı devleti azınlık olan bu din gruplarının ibadethanelerini yönetmemişlerdir. İdare ve teftiş hakları o dinin en yüksek idari ve ruhani teşkilatına bırakılmıştır. (Patrikhane ve Hahamhane)
Hukuki Olarak Gayrimüslimler
Osmanlı İmparatorluğunda miller kavramı genel olarak din üzerine bağlıydı. Ve devlet, halk ile arasında olan ilişkiyi dinlerin ruhani liderleriyle çözmek istedi. Bu sebepten ötürü bu dini liderler altındaki tebaanın devlete sadık olması koşuluyla geniş hukuki yetkiler elde ettiler. Mesela nüfuzları altında olan insanlarını doğum-ölüm kayıtlarını, evlenmeleri-boşanmalarını, veraset ve vasiyetlerini düzenler ve bunları doğru bir şekilde devlete bildirirlerdi.
Yine devlet içerisindeki millet anlayışının dini olarak sınırlandırılmasından ötürü şahısla alakalı tüm hukuki işlemler onun dini üstlerinin vereceği karara bağlıydı. Devlet içerisinde her vatandaş için geçerli olan bir hukuk anlayışı yoktu ve tamamen dini inançlara göre bölünmüş haldeydi.
Dini Teşkilatlar ve Hukuki Yetkileri
Fener Rum Patrikhanesi üstün olmak üzere (Antakya, İskenderiye ve Kudüs'te de Ortodoks patrikhaneler vardır.) tüm patrikhanelerin yargılama hakkı vardır. Bununla beraber karar olarak hapis, sürgün ve ağı işlerde çalıştırılma cezaları verilebilirdi. Patrikhanede her zaman suçlular için bir hapishane de bulunurdu. Bu teşkilatların verdiği kararları devlet uygulamıştır. Üstüne üstlük kilisede verilen vaazlar ve azınlık okulları denetime tabi tutulmamıştır. Devlet dini azınlıklara bu denli sınırsız güç verince bu azınlıkların yönetilmesi için de büyük bir güce ihtiyaç duyuluyordu. Bu kontrol ise dinlerin en yüksek zümreleri tarafından yapılmıştır.
- Ortodokslar - Fener Rum Patrikhanesi
- Museviler - Hahamhane
- Ermeniler - Ermeni Patrikhanesi,
tarafından yönetilmekteydi. Bu milletlerin (dini azınlık) liderleri yine dini bir meclis tarafından seçilip atanıyorlardı.
Fatih Dönemi ve Sonrası Gayrimüslimler
Patrik Pathenios
Fetihten sonra Ortodokslara, Ermenilere ve Musevilere mabet kurmalarına ve ibadetlerini özgürce yapmalarına izin verilmiştir. Fatih bu gayrimüslim azınlıkların devlet tarafından kontrol edilmesinin fevkalade uğraştırıcı ve pahalı olduğunu düşünmüştür. Bu sebeple onlarla iyi ilişkiler kurmuştur ve dini liderlerine saygı göstermiştir. Buna örnek verecek olursak Osmanlının ilk hahambaşısı olan Moşe Kapsaliyi huzuruna davet edip iltifatlarda bulunmuş, kendi dindaşları hakkında mahkemeler kurabilmesine izin veren bir ferman yazdırmış sonra da ata bindererek ikametgahına geri göndermiştir.
1657 yılına kadar her seçilen Rum Ortodoks patriği Padişahın huzuruna çıkabilirdi.Ama Eflak ve Boğdan voyvodalarının isyanına neden olan Patrik III. Pathenios'un idam edilmesinden sonra patrikler artık sadece sadrazamın huzuruna kabul edilmişlerdir.
Gayrimüslimlerin Uyması Gereken Kurallar
Gayrimüslimler her ne kadar kendi dinlerinin getirdiği sınırlandırmalar dahilinde özgür olsalar da, devletin zorunlu kıldığı bir kıyafet uygulaması - kısıtlaması - vardı. Kıyafetlerinin rengine, biçimine ve pahasına göre bir takım sınırlandırmalar mevcutken bunların yerine getirilmesi zor olmasa dahi onur kırıcı olduğundan hiç de hoş şeyler değildiler. Resmi olarak zimmi yani devletin zimmetinde olan gayrimüslim halk kendisi ile ilgili olduğu zaman şerii mahkemelere gitmek zorundaydılar. Ayrıca dinleri önemli olmadan, istedikleri bir hukuki davayı bir kadıya taşıyabilme imkanları da vardı. Gayrimüslim halkın fazla olduğu bir bölgeye genelde zimmi bir yönetici atanırdı.
Gayrimüslim vatandaşlar, Müslüman halk için kutsal sayılan cami-türbe-dergah gibi yerlerin yakınına yerleşemez veya bina inşa edemezdi. Buraların haricinde ise istediği her yerde Müslüman vatandaşlarla eşit olarak ev satın alma ve oturma özgürlüğüne sahiptiler. Ama burada da bir kısıtlama olarak oturdukları binaların Müslüman binalardan yüksek olamama durumu vardı. İbadethanelerinin kurulması ya da tamiratı Padişah'tan izin alınması gerektiren bir takım uzun formalite işlere bağlıydı ve Padişah fermanı gerektirirdi. Osmanlı devleti yaptığı fetihten sonra şehirde yaşayan gayrimüslimlere bırakılan mabetlerden başka bir mabet yapılmasına hoş bakmamaktadır. Bu sebepten ötürü halkın gözünü korkutan bir ''ferman gerekliliğine'' başvurulmuştur.
Osmanlı'daki Dini Gruplar
a)Katolikler :
Katolikler, Osmanlı devleti içerisinde bulunan az bir gruptu. Bu gruplar, Katolik olan Gürcüler, Katolik Süryaniler, Keldaniler, Kıptiler ve Katolik Rumlardır. Ermeniler arasındaki Katolik grup, ilk Haçlı seferleri esnasında ortaya çıkmıştır.
b)Ortodokslar :
Doğu Karadeniz, Marmara, Ege kıyıları, Adalar, Mora yarımadası ve Teselya'da ikamet ediyorlardı. Çukurova'da yaşayan Ortodokslar, Selçukluların Anadolu'yu fethi esnasında Sivas'tan zorla göç ettirilen bir gruptu.
Musevi Erkekler
c)Museviler :
Osmanlı devletine gelen Museviler iki büyük göç halinde gelmişlerdir. 1470 yılında Bavyera'dan gelen Musevilerin büyük çoğunluğu Tuna çevresindeki yerleşim yerlerine, bir kısmı da İstanbul'a getirilmişlerdi. İkinci göç olan ve II.Beyazıd'ın yardımıyla yapılan 1492 göçü ise İspanya'dan Müslüman ve Yahudilerin atılması ile gerçekleşmiştir. Bu Museviler ise Selanik, İstanbul ve Sakız adasına yerleştirildiler ki Selanik şehrinin nüfusuna kendi nüfusunun büyük oranında Musevi dahil oldu. Balat ve Ortaköy civarına gelen Museviler ise geldiklerinden 2 sene sonra ilk matbaayı kurdular. Buradan Osmanlı devletinin, Musevi topluluğunun birikimlerini kullanmak istediğini açıkça görüyoruz.
Musevi bir aile.
1492 yılında gelen İspanya Musevileri, Osmanlı devleti içerisinde Ladino adı verilen bir 15.yy İspanyol lehçesini konuşuyorlardı ki bunu uzun yıllar korudular. Kültürel özelliklerine önem verdiklerini anlamamızın en büyük sebebi şüphesiz onlar konuştukları dili güzel bir şekilde muhafaza ederken, İspanya'dan gelen Müslüman komşuları Türkçe konuşmaya başlayarak Türkleşmişlerdir. Ayrıca buradan Osmanlı devletinin Ladino lehçesinin konuşulmasına izin verdiği için dil faktörünün önemli olmadığını da anlıyoruz.
Gayrimüslimlerde Giyim-Kuşam
Zimmi halkın kıyafetlerinde yeşil renk olması yasaktı. Sarıklarda beyaz renk yalnız müslümanlar tarafından kullanılabilirdi. Gayrimüslimler, müslümanların kullandıklarından daha kaliteli ve değerli kumaş, atlas, ipek ve pahalı kürkler kullanamazlardı. Yeşil rengin yasak olması herhangi bir dine değil, tüm 'kafir'lere yasaktı. Zaten genelde Yahudiler, Tevrat'ta yazan bir kuraldan ötürü ("Oturduğun Mısır diyarının veya seni götürdüğüm Ken'an Toprakları'nın alışkanlıklarını taklit etmeyeceksin ve adetlerini uygulamayacaksın.") kendilerini toplum içerisinde belli etmek isterlerdi. Bu sebeple Yahudiler genelde koyu renk ya da siyah elbiseler giyinirlerdi. Sadece kıyafet ya da başlıklarda değil, ayakkabılarda da kısıtlama vardı. Müslümanlar sarı, Yahudiler siyah renk ayakkabı giyerlerdi. Ermeni ve Yahudilerin (Musevilerin) giyimleri aynıdır. Başlarına uzun olmayan tülbent sarabilirler. Ama birbirine karışmamaları amacıyla Ermeniler alaca renklidir. Bellerine sardıkları kuşak 30-40 akçayı geçemez ve ayaklarına üstü astarlı ayakkabı giyeceklerdi. Siyahın yanında isteyen kırmızı yahut menekşe rengi ayakkabı da giyebilirdi. Padişah III.Selim zamanında ise Ermeni erkekleri kırmızı şapka ve ayakkabı, Rumlar siyah, Yahudiler ise mavi renklerde giymek durumundaydılar.
Gayrimüslimlerde Aristokrasi
Fener Mahallesi
Osmanlı'nın gayrimüslim aristokrasisi Ortodokslar tarafından oluşturulmuştu. Sultan II.Mehmed, Fetihten sonra Hristiyan nüfusa baskıcı davranmayınca İtalya ve adalara kaçan bir çok Rum yerli kararlarından vazgeçip İstanbul'a geri döndüler. Padişah geri dönenlere ikametgah ve Patrik seçme izni verince gelen Ortodoks Rumlar Fener'deki Patrikhanenin etrafına yerleştiler. Gerçekten varlıklılardı ve konaklar ile yalılarda otururlardı. Burada oturan insanlara ''Fenerliler'' denildi.
Fenerliler : Fenerliler genelde Osmanlı devletinde diplomatik işlerde uğraştılar. Diplomatlık ve tercümanlık yaptılar. İçlerinden en şanslıları ve yeteneklileri zaman zaman voyvoda olarak atanmışlardır. Fenerli aileler çocuklarını İtalya'ya gönderirlerdi. Böylece Matematik, Astronomi gibi pozitif bilimleri öğrenirken, bir yandan da Latince, İtalyanca ve Fransızca öğreniyorlardı. Böylece nitelikli birer tercüman ve diplomat haline geliyorlardı.
Fenerli Beyler : Osmanlı devleti yukarıda da belirtildiği üzere 19.yy'ın sonuna kadar Boğdan ve Eflak'a yönetici olarak Fenerli ailelerden bireyler atadı. Eflak ve Boğdan'ı yönetmek üzere gönderilmiş olan 11 Fenerli aile vardır. İki tuğlu paşa olarak adlandırılan Fenerli Prensler gittikleri yerlerde yeni bir kültür harmonisi oluşturmaya çalışmışlardır. Hüküm sürdükleri zaman içerisinde Eflak ve Boğdan'da Osmanlı-Bizans kültürü hüküm sürmüştür. 110 yıl Eflak'a 40 ve Boğdan'a atanmıştır.
Karlofça Müzakerecisi Fenerli Aleksandros Mavrokordatos
Osmanlıda din haritası **