Henüz 15 yaşımda tahta geçip imparator ilan edildiğimde hem Avusturya topraklarında hem bize bağlı Çeklerin topraklarında taht iddiacıları ortaya çıkmış kendilerini Avusturya arşidükü ilan etmişti. Ancak ben ülkenin başkenti Viyana'daydım ve ordu elimdeydi. Derhal orduları bu taht taliplerinin peşine taktım ve kısa sürede işi hallettim.

Ben yıllardır imparator olmak için yetiştirilmiş olsam dahi henüz askeri tecrübem yoktu. Baden'in haksız savaşını kendime bir fırsat bilerek savaşa müdahil oldum ve ilk askeri tecrübe yaşayarak imparatorluk içinde barışı sağladım ve herkese imparatorlukta barışı koruyabilecek kapasitede olduğumu gösterdim.

Pek tabi prenslikler birbirini yemekteydiler. Ancak buna izin veremezdim.

Bu sırada Alsas-Baden savaşı da sona ermişti. İlk askeri seferim başarıyla sonuçlanmıştı.

Ardından kulağıma incilin dilimize çevrildiği haberi geldi. Derhal çeviriyi yapan kişileri bulup kazığa oturttum ve çeviriyi alıp yaktım. Umarım tanrı bu yaptığıma karşılık beni ödüllendirir.

Her şey ancak tanrırın izniyle yapılabilir ve tabi papa hazretlerinin...

Bu sıralarda ordu içerisinde gezerken askerlerin güçlü kuvvetli olmalarına rağmen cehalet içerisinde olduklarını gördüm. Bu durum umarım ülkemize kötü bir şekilde yansımaz...

Ordudaki teftişimi bitirmemin ardından bürokrasi içerisinde bir teftiş gerçekleştirdim. Ancak bürokrasi de yozlaşma göze çarpıyordu. Bu konu hakkında kısa sürede bir düzenleme getireceğim.

İç meseleleri hallettikten sonra artık yeniden gözümü dışarıya çevirmenin vakti gelmişti. İmparatorluk toprağı Holstein'i elinde tutan ve rekabet içerisinde olduğumuz Danimarka makul bir hedef gibi duruyordu. Hem de İngiliz dostlarımız bize bu savaşta yardım etmeye hazırdılar. Hiç durmadan savaş ilan ettim.

İtalya topraklarında bir hastalık yayılmaya başlamıştı. Bazıları karantina altına almamızı önerdiler ama bunu oradaki insalara yapamam. Karantina şartlarının ne kadar zor olduğunu biliyorum.

Bu sırada Danimarka ile büyük savaşlar vermeye devam ediyorduk.

Savaş sürerken ordumun bir kısmını savaşı fırsat bilip isyan eden benelükslülere gönderdim.

Danimarka'nın dostu Mecklenburg şimdiye kadar hiç uslu durmamış ve İmparatorluk içerisinde terör estirmiş. Zulmettiği halkları hemen özgürleştirdik.

Bu sırada İtalya ve Balkanlardan da isyan sesleri yükseliyordu. Tanrım neler oluyor? Ülkede bu kadar çok fırsatçı var mıymış gerçekten!?

Bunca kötü haberin ardından iyi bir haber getirdiğini söyleyen bir elçi geldi. Aman tanrım baba oldum, çocuğum oldu! Ben bu dünyadaki en mutlu kişiyim artık. Hiç bir şey moralimi bozamaz. Oğlumu görmek için sabırsızlanıyorum. Keşke yanı başında olabilseydim.

Bu mutlu haberin yanında İtalya'ya kadar kovaladığımız Danimarka ordusunu son adamına kadar dağıtma haberi de eklendi.


Danimarka ordusunu kaybedince teslim olmak zorunda kaldı. Holsteini özgürleştirip onları küçük düşürdük ve elindeki paraları aldık.

Viyana'ya dönüp oğlumla tanıştım. Nur top gibi bir oğlan umarım büyüyünce iyi bir imparator olur. Benim küçük Maxi'm.
Oğluma sadece savaş ve kan bırakmamalıyım hemen memlekette refah ve imar faaliyetleri yürüteceğim.



Barış ve refah sağlamakla meşgulken doğudan bir haber kulağıma çalındı. Türkler birbirleriyle savaşıyorlarmış. Bu bir fırsat olabilir.

Leh dostlarımız da istekli görünüyorlar. Vakit geldi. Türkler'i geldikleri cehenneme geri gönderelim. Avrupa'dan onları atmalıyız, hatta tüm Dünya'dan.

Doğudaki savaşları Türkleri yormuş olmalı. Hiç bir zorlukla karşılaşmadan balkanlardaki osmanlı topraklarını ele geçirdik.

Meğer Türkler ve dostlarının orduları karadenizin kuzeyinden bize ulaşmaya çalışıyorlarmış. Biz de ordularımızı oraya yönlendirdik. Bu sayede Anadolu'ya da girebilirdik.
Birçok savaş verdik kaybettiklerimiz de oldu. Ancak çoğunda üstün geldik.

Osmanlıların dostu Gazikumukhu işgal etmek çok zor olmadı. Ahmaklar.

Ancak biz Anadoluya kafkaslardan girerken Osmanlılar boğazı geçmiş ve balkanlara girmişlerdi. Hızlı davranmalıyız.

Bir ordunun başına bizzat geçip Balkanlarda Türk ordularını temizleme işine giriştim. Ancak o da neydi öyle Türklerin ordusu aslanlar gibi savaşıyorlardı. Sayısal üstünlüğümüze rağmen yenilgiyi tattım. Savaş esnasında atımdan da düştüm. Göğsüme bir ağrı saplandı, sanırım içeride bir yerler kırıldı.

Korkak Polonyalılar savaştan çıkmışlar. Halbu ki yenen taraf bizdik.

Bu yorucu savaşı bitirmenin vakti geldi.

Savaştan büyük kazanımlar elde ettik. Ancak halkımız bu uzun süren savaştan hiç memnun kalmadılar. Her yerden isyan sesleri yükseliyor. Ne yapacağım bilmiyorum. Göğsümdeki ağrı iyice arttı. İtalya'dan getirttiğim hekim bile bir şey yapamıyor.

Hekim kontrolünde yatarken İspanyol bir adamın anlattığı hikayeler sebebiyle koloniciliğe merak saldım. Ülkeme de tanıtmalıyım.

Artık savaş bitti. Belki de Macarlarla artık birleşme vakti gelmiştir.

Bu isyancı soysuzlar moralimi çok bozuyor. Artık ordunun başında hiçbir yere gidemiyorum. Orduları gönderiyorum ancak binlerce kişi ölüyor. Ölüme hazır değilim. Oğlum buna hazır değil...

Bu dünyadan mal ile göçecek değilim. Çocuğuma, gelecek nesillere bir şeyler bırakmalıyım.

Aylardır sarayın dışına çıkmadım. İmparatorluk da karışıyor biliyorum ama elimden bir şey gelmiyor.

Tanrım her şey kötüye gitmek zorunda mı? Beni yanına al!

Komutanlar isyanları bastırmak için ne yapalım diye endişe içerisinde bana geldiler. Onlara ülkedeki gençleri askere almalarını söyledim. Ordu düzeni sarsılacaktır ama isyancıların galip gelmesine izin verilemez.

Yeni yeni dinlerin haberi çalıyor kulağıma. Eğer ayağa kalkabilseydim...

Ah! Göğsüm! Ah Tanrım henüz gencim ölmek istemiyorum. Maximilian, oğlum! Senden özür dilerim, özür dil.....

SAVE