Önemli: Sevdiğiniz Şiirler
#61
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun. 

                                           Cahit Sıtkı Tarancı
Vir sapit qui pauca loquitur
Ara
Cevapla
#62
"...sen beyaz bir kadınsın
uzaktaki
gözlerin aklımdan çıkmıyor
sen beyaz bir kadınsın karanlıkları dinleyen
uzaktaki
sarmaşıkları duyuyor musun rüzgarda
yorgun başını üşümüş yastığına koyuyor musun
uyuyor musun"

Sen Beyaz Bir Kadınsın - Attila İlhan
Sinkaf-ül Tertibat
Ara
Cevapla
#63
Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu

Dünyanın en güzel kadını oydu
Saçlarını tarasa baştan başa rumeli
Otursa ama hiç oturmaz ki
Kan kadını rüzgardı atların
Hep andım ne yaşanır olduğunu

En çok neresi mi ağzıydı elbet
Bütün duyarlıklara ayarlı
Öpüşlerin türlüsünden elhamra
Sınırsız denizinde çarşafların
Bir gider bir gelirdi işlek ağzı

Ah şimdi benim gözlerim
Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor
Bir kadın gömleği üstümde
Günün maviliği ondan
Gecenin horozu ondan

~Cemal Süreya~
€20
Ara
Cevapla
#64
BENİM KÖYÜM

Baharda şenlenir bağı, bahçesi
Kokusu başkadır benim köyümün
Unutturur adama gamı, kederi
Havası başkadır benim köyümün
XXX
Akşam olur herkes döner evine
Can kurban inan ki benim köyüme
Gülabi'nin torunları derler bizlere
Özü başkadır benim köyümün
XXX
Yeşil yeşil meşeleri var dağında
Meyve ağaçları çiçek açar bağında
Her çeşit otlar yeşerir toprağında
Yeşili başkadır benim köyümün
XXX
Köyümün kenarından akar çayı
Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı
Unuttum sanma orda olmayı
Dostluğu başkadır benim köyümün
XXX
Yaz gelince çıkarlar yaylaya
Gurbetçiler hasretle döner sılaya
Benden selam olsun Aziz Ağa'ya
Sevgisi başkadır benim köyümün

İbrahim SEVİNDİK
Ara
Cevapla
#65
Bir kudret-i külliye var ulvî ve münezzeh,
Kudsî ve muallâ, ona vicdanla inandım.

Toprak vatanım, nev’i beşer milletim… İnsan
İnsan olur ancak bunu iz’anla, inandım.

Şeytan da biziz, cin de, ne şeytan ne melek var;
Dünyâ dönecek cennete insanla, inandım.

Fıtratta tekâmül ezelîdir; bu kemâle
Tevrât ile, Incil ile, Kur’an’la inandım.

Ebnâ-yı beşer birbirinin kardeşi… Hulyâ!
Olsun, ben o hulyâya da bin canla inandım.

İnsan eti yenmez; bu teselliye içimden
— Bir ân için ecdâdımı nisyanla — inandım.

Kan şiddeti, şiddet kanı besler; bu muâdât
Kan âteşidir, sönmeyecek kanla, inandım.

Elbet şu mezâr ömrünü bir başr-i ziyâ-hîz
Ta’kîb edecektir, buna îmanla inandım.

Akim, o büyük sâhirin i’câzı önünde
Bâtıl geçecek yerlere hüsranla, inandım.

Zulmet sönecek, parlayacak hakkı-ı dırahşan
Birdenbire bir tâbiş-i bürkânla, inandım.

Kollar ve boyunlar çözülüp bağlanacak hep
Yumruklar o zencîr-i hurûşanla, inandım.

Bir gün yapacak fen şu siyah toprağı altın,
Her şey olacak kudret-i irfanla… inandım.

T. Fikret
Ara
Cevapla
#66
Gece, Leyla’yı ayın on dördü,
Koyda tenha yıkanırken gördü.
“Kız vücudun ne güzel böyle açık!
Kız yakından göreyim sahile çık!”
Baktı etrafına ürkek, ürkek
Dedi: “Tenhada bu ses nolsa gerek?”
“Kız vücudun sarı güller gibi ter!
Çık sudan kendini üryan göster!”
Aranırken ayın ölgün sesini,
Soğuk ay öptü beyaz ensesini.
Sardı her uzvunu bir ince sızı;
Bu öpüş gül gibi soldurdu kızı.
Soldu, günden güne sessiz, soldu!
Dediler hep: “Kıza bir hal oldu!”
Ta içindendi gelen hıçkırığı,
Kalbinin vardı derin bir kırığı.
Yattı, bir ses duyuyormuş gibi lal.
Yattı, aylarca devam etti bu hal.
Sindi simasına akşam hüznü,
Böyle, yastıkda görenler yüzünü,
Avuturlarken uzun sözlerle,
O susup baktı derin gözlerle.
Evi rüzgâr gibi bir sır gezdi,
Herkes endişeli bir şey sezdi.
Bir sabah söyledi son sözlerini,
Yumdu dünyaya ela gözlerini:
Koptu evden acı bir vaveyla,
Odalar inledi: “Leyla! Leyla!”
Geldi köy kızları, el bağladılar…
Diz çöküp ağladılar, ağladılar!

Nice günler bu şeametli ölüm,
Oldu çok kimseye bir gizli düğüm:
Nice günler bakarak dalgalara,
Dediler: “Uğradı Leyla nazara!”


Şair: Yahya Kemâl Beyatlı
Şiir: Ağıt
Özellikle bazı kısımları kalın puntoyla belirtiyorum ki muazzam olduğuna dikkat çekerim. Şiirin kendisi harika zaten ama o dizeler, şiiri nirvanaya ulaştırmış.
Şiiri İsmet Özel'in sesiyle dinleyelim.

İhtiras, keder, heyecan, marjinallik, monşerlik, kaygı ve aşırı miktarda Türklük barındırır.
Sen eğme, eğilsin alnı karalar / Dalkavuklar, p...lar ve maskaralar
Ara
Cevapla
#67
HAN DUVARLARI

    Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
    Bir dakika araba yerinde durakladı.
    Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,   
    Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...   
    Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,   
    Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.   
    İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!   
    Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,   
    Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...   
    Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,   
    Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,   
    Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...   

    Ellerim takılırken rüzgârların saçına
    Asıldı arabamız bir dağın yamacına.   
    Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,   
    Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
    Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
    Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
    Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.   
    Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.   
    Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
    Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince   
    Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
    Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.   
    Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
    Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.   
    Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,   
    Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,   
    Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
    Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan   
    Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,   
    Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...   
    Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine   
    Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
 
    Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;   
    Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
    Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,   
    Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
    Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,   
    Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.   
    Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri   
    Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
    Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya   
    Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.   
    Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
    Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
    Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,   
    Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
    Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı   
    Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
    Gitgide birer ayet gibi derinleştiler   
    Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...   
    Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,   
    Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;   
    Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,   
    Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...   

    Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,   
    Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken   
    Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;   
    Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
    Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa   
    Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;   

    "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan   
      Baba ocağından yar kucağından   
      Bir çiçek dermeden sevgi bağından   
      Huduttan hududa atılmışım ben"   

    Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
    Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.   
    Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
    Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;   
    Araya gitti diye içlenme baharına,   
    Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

    Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
    Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
    Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri   
    Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
    Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,   
    Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...   
    Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,   
    Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
    Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,   
    İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
    Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden   
    Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
    Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,   
    Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
    Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
    Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
    Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
    Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
    Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;   
    Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...   
    Gönlümde can verirken köye varmak emeli   
    Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"   
    Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana   
    Biz menzile vararak atları çektik hana.   

    Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş   
    Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
    Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
    Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
    Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
    Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
    Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
    Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

    "Gönlümü çekse de yârin hayali   
      Aşmaya kudretim yetmez cibali   
      Yolcuyum bir kuru yaprak misali   
      Rüzgârın önüne katılmışım ben"   

    Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
    Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
    Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde   
    Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
    Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
    Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
    Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
    Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

    "Garibim namıma Kerem diyorlar   
      Aslı'mı el almış haram diyorlar   
      Hastayım derdime verem diyorlar   
      Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"   

    Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
    Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
    Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
    Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
    Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
    Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

    Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
    "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
    Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
    Dedi:   
          "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

    Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
    Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...   
    Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.   

    Aradan yıllar geçti işte o günden beri   
    Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,   
    Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
    Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
    Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
    Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
    Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..   

Faruk Nafiz Çamlıbel
[+] 1 üye perverende nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#68
Kalıp değil bir fikir...
Elmas sorguçlu fakir;
Açıkta sırrı bakir;
Kadın...

Çölde kaçan bir serap;
Yönü kementli mihrap...
Madeni som ıstırap;
Kadın...

Dipsiz hasrete tuzak;
En yakınken en uzak....
Tadı zehrinde erzak;
Kadın...

Bir işaret, bir misal;
Ayrılık remzi visal...
Allah'a yol bir timsal;
Kadın...

Necip F. Kısakürek - Kadın.
Ara
Cevapla
#69


VATAN HAİNİ

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
          hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
                            ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

 28.7.962
pz5_4_1_by_schrodyus-d6kbn1b.gif
[+] 1 üye MichaelWitmann nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#70
Eski Bir Sonbahar

Sonbahardı… Seninle geçiyorduk o yoldan;
Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu.
Bize yaklaşıyordu.
Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
Rüzgarların değildi bu musiki, bu hüzün;
Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu…
Havada bir serinlik… Tatlı bir hayal gibi… 
Toprak nasıl meçhuldü tıpkı istikbal gibi?
O gün tabiat başka bir türlü yaşıyordu.
Kalbin acı, gözlerin yaşla dolmuştu senin;
Yapraklar gibi yere dökülüyordu senin;
O nağme mesafeyi, zaman aşıyordu.
O bir beste değildi: Kuşlar ağlaşıyordu.
En hazin şey muhakkak öksüz kalan ocaktır.
Bu ocak hüzünlerle dolup boşalacaktır.
Eski bir sonbaharı, küçük kuşları anmak
Belki veda etmektir sana birkaç satırla…
Yine bir sonbaharda ordan yalnız geçersen
Beraber geçtiğimiz serin günü hatırla!..


Şaşırabilir ve bilmeyebilirsiniz ama bu şiirin şairi Hüseyin Nihâl Atsız'dır. "Mutlak Seveceksin"in üstüne bunu okuyunca iki şiirin de şairlerinin aynı olması oldukça şaşırtabilir. Atsız gerçekten klas bir şair.
Bir de bu aralar favorim olan şiiri yazayım ezberimce. Noktalama işaretleri orijinalinden farklı olabilir. Şiiri ihtiva eden kitabı bulsam alırdım da bulamadım :(( Biliyorsanız bilgilendiriniz lütfen.


Sarahaten, acaba, söylesem darılmaz mı?
Darılmak âdeti, bilmem ki çapkının naz mı.
Desem ki: "Ben seni..."  Yok, dinlemez ki! Hiddet eder.
Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der?
Desem ki: "Ben seni pek..." Ya kızar, konuşmazsa?
Derim: "Bu çektiğim, insaf edin eğer azsa."
Desem ki: "Ben seni pek çok..." Hayır, kızar; bilirim.
Tereddüdüm, acaba, hiddetinden az mı elim?
Desem ki: "Ben seni pek çok..." Sakın gücenme e mi!
Sakın gücenme e mi, anladınsa sevdiğimi.

Şairimiz Orhan Seyfi Orhon. Bir de bunu Münir Nûrettin Selçuk'tan dinleyiniz:

İhtiras, keder, heyecan, marjinallik, monşerlik, kaygı ve aşırı miktarda Türklük barındırır.
Sen eğme, eğilsin alnı karalar / Dalkavuklar, p...lar ve maskaralar
Ara
Cevapla
#71
Menim bu dünyayla bir alverim var
aldığım-verdiyim nefesdi-nefes.
Daha özge bazar açan deyilem
ölünce bu alver mene besdi-bes.

Aldım nefesimi quş dimdiyinden
Ocak tütsüsünden,
Çiçek iyinden.
Üzüme çırpılan yağışa-qara,
küleklere verdim öz nefesimi.
Nefesim toxundu gül dodaqlara,
aldı neçe-neçe qız nefesimi.

Canavar ağzından keçdi nefesim,
İlan boğazından keçdi nefesim.

İlahi, ne yaman eli açıqsan,
bir quru nefesi az bildin mene.
Yarpaqladı, çiçekledi nefesim,
İlahi, dil verdin, söz verdin mene.
Sözler nefesimi derdi, apardı,
Sevinci apardı,
Derdi apardı.

Çiçeyi, yarpağı sovulup geden
bir ağaç kimiyem bu yer üzünde.
Hele ki qorxmuram son nefesimden,
hele ki diriyem bu yer üzünde.

Amma uzaq deyil ölüm xeberim
dünyanın havası çirklenir, Allah.
Dözmür bu havaya şair üreyi
şairler azalır, tükenir, Allah.

Artır canımın da hirsi-acısı,
bir az çirk qarışır her nefesime.
Yavaş-yavaş dünyanın çirki çıxır,
bu şe'rime-sözüme.

...İnsana, heyvana, her neye desen
sen nefes vermisen axı, İlahi.
Qoyma, bu dünyanın çirki, deyesen,
senin nefesine çıxır, İlahi.
Sen göyde, men yerde-
düşürük heyden,
Sen göyde, men yerde-
tek qalmışıq, tek.
Son şair boğulub ölende,
göyden
Ölü Allah düşecek...
Şâir: Ramiz Rövşen
İhtiras, keder, heyecan, marjinallik, monşerlik, kaygı ve aşırı miktarda Türklük barındırır.
Sen eğme, eğilsin alnı karalar / Dalkavuklar, p...lar ve maskaralar
Ara
Cevapla
#72
MEMLEKET İSTERİM

Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.


Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

Cahit Sıtkı TARANCI
Ara
Cevapla
#73
benmkyma2k6f.jpg
BENİM KÖYÜM

Baharda şenlenir bağı, bahçesi
Kokusu başkadır benim köyümün
Unutturur adama gamı, kederi
Havası başkadır benim köyümün
XXX
Akşam olur herkes döner evine
Can kurban inan ki benim köyüme
Gülabi'nin torunları derler bizlere
Özü başkadır benim köyümün
XXX
Yeşil yeşil meşeleri var dağında
Meyve ağaçları çiçek açar bağında
Her çeşit otlar yeşerir toprağında
Yeşili başkadır benim köyümün
XXX
Köyümün kenarından akar çayı
Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı
Unuttum sanma orda olmayı
Dostluğu başkadır benim köyümün
XXX
Yaz gelince çıkarlar yaylaya
Gurbetçiler hasretle döner sılaya
Benden selam olsun Aziz Ağa'ya
Sevgisi başkadır benim köyümün

İbrahim SEVİNDİK
[+] 1 üye Osmanlı_Kartalı nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#74
NAZIM'I ANLAMAK

Devri devranlar kahpece sinsice dönüyor
Sahip çıkacak yok yiğitler usturanın karşısında
Namlunun ucunda kara topraklar a gömülmüşler
Sürgülü demir parmaklıkların zindanların taş duvarların
Yaren yoldaş dertlerine sırdaş yaşadığın günler
Kolay geçmek bilmiyor saatler dakikalar saniyeler
Memleketinin özlemine doyamayacağın belkide
Bir daha göremeyeceğin şu kısa anı kim yaşamak ister
Kim bu yedi bela zulmü üzerinde taşımak
Yaralı bir ceylanın yürek atışlarında
Senin sesizliğini çaresizliğini uğradığın hakarete
Dayanarak yanlış bir hükümün kararını taşımak ister

Yol karmaşık yol dikenli yol bilinmeyen bir sonsuz gidişte
Yol ömrün sancısını kuşların kanadına takılmış
Gök yüzünü süsleyen uçutmalar kadar
Keyifsiz bulutlar misali hüzünlü yağmur kadar
Islak bir ağaç kuytusuna sığınacak kadar
Mesnetsiz her zerresini kıracak parçalayacak kadar
Göğüsüne saplanan bir iğrenç sızıdan farksız
Ama bu yol ki seni değerlerinle yüceltecek kadar
Dünyayı sana hayran sevgiyi sana yakıştıracak kadar
Doyumsuz eşdeğer olacak saf bem beyaz tertemiz

Bırakıp gittiğin gibi olmayacak hayat tatsız ve tuzsuz
AHMED ARİF'İN prangalar eskittiği hasretliğinde
SEBAHATTİN ALİ'NİN kahır işkenceleriyle tükendiğinde
Zerresi yok insafın insanlığın iğrençlik pazarında
Katı bir bataklığa gömülmüş sülükler kan emer
Yapış yapış sarılmış günahsız bedenlerde
Çocukların sana el sallarken dinmeyen yaşlı gözlerinde
Damla damla dökülürken öksüz kaldığını anlar
Bir cevri cevher i kaybettiğini görür topraklar hışkırarak
Matemli bir kara yasa bürünür bu sürgün sevdanda karalar bağlar


Nafiz YILMAZ
Ara
Cevapla
#75
KARTAL YUVASI

Kartal yuvasındaydı
Gecenin karanlığında.
Sert bakışlarını saklamadı
Sabahın ayazında.
XXX
Ateş düştü yuvasına birden
Uçtu göğe doğru aniden
Avladı çakalları tepelerinden
Yuvasına döndü yeniden.
XXX
Teker teker kardeşlerini saydı
Birkaçından ses alamadı
Bütün şanıyla haykırdı
Sesi bütün dünyada yankılandı.
XXX
Yummadı gözlerini hilali için
Terketmedi yuvasını yıldızı için
Verdi kanını kırmızısı için
Türk ordusu yılmaz vatanı için.

İsmail ŞENER
Ara
Cevapla
#76
BİZLER TÜRK POLİSİYİZ

Nerde haksızlık varsa çökeriz tepesine
Suçluların düşüne kara bulut gibiyiz
Dağlar bile dayanmaz kükreyen gür sesine
Bizler Türk polisiyiz, emniyetin kalbiyiz.

Etkin hizmet hak hukuk hakkaniyet bizdedir
Dürüstlük amacımız temizdir sicilimiz
Fedakârlık merhamet insaniyet bizdedir
Amacımız emniyet bulunmaz bencilimiz.

Saygımız sonsuz bizim hakkına vatandaşın
Masumların başını okşayandır elimiz
Yılmayan yürek bizde bütün zorluğa karşın
Yalanı barındırmaz doğru söyler dilimiz.

Atatürk’ün yolunda yürüyoruz çağdaşız
Kötülük barındırmaz eşitlik niyetimiz
Bizde herkes gibiyiz sadece vatandaşız
Halk için çabalarız halkadır hizmetimiz.

Vatandaşla güleriz onlar için ağlarız
Suçluların peşinde hep hazırız etkiniz
Şefkatli elimizle her an güven sağlarız
Bizler Türk polisiyiz asayişte yetkiniz.

Afet İnce Kırat
Ara
Cevapla
#77

ABBAS

Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber Sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumanı,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş‘tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan

Cahit Sıtkı TARANCI
pz5_4_1_by_schrodyus-d6kbn1b.gif
[+] 1 üye MichaelWitmann nickli üyenin bu iletisini beğendi.
Ara
Cevapla
#78
Başka Türlü Bir Şey

başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava..
bir başka yolculuk dalından düşmek yere
yaşadığından uzun
bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
vardığın çimen yeşilliğince
nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka..
            Can Yücel
Vir sapit qui pauca loquitur
Ara
Cevapla
#79
Bebeğe Çağrı

Soyguncu soysun da, vurguncu vursun
Sen ana karnında boşa durursun
Doksan günde çık gel, dokuz ay dursun

Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek.

Üçkağıtçı düzen geçip gitmeden
Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden
Çabuk ' Devlet malı deniz' bitmeden

Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Makam armağandır, koltuk hediye
Muhkem ilamlar var ' rüşvet ye' diye
Ne diye beklersin söyle ne diye?

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Göz kırpınca sıfırı çok sayılar
Zirveye tırmandı topal ayılar
Yağcı yeğen arar haydut dayılar

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek.

Artık banka soymak basit eğlence
Günde milyar hiçtir ' yurtsever genç' e(!)
Dünyaya duhül et, gel biraz önce

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul
Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul
Hukuksal açıdan bir ' olanak' bul

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör
Halkı tiksindiren bir kof dizi gör
Önce onları gör, sonra bizi gör

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Je freier Maerkte sind, desto freier sind die Menschen
Ara
Cevapla
#80
DÜŞÜNCE

Ülfet belâlı şey fakat uzlet sıkıntılı,
Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı?
İnsanlar anlaşıldı, cihânın da sırrı yok,
Kalsaydı terkeşimde bugün tek bir altın ok
En tatlı bir hayâl için atmazdım ufkuma.

Dalsın yakında gözlerim artık son uykuma!

"Yalnız duyan yaşar" sözü, derler ki, doğrudur
"Yalnız duyan çeker" derim, en doğru söz budur.
Gördüm ve anladım yaşamak mâcerâsını,
Bâkiyse rûh eğer dilemezdim bekâsını.

Bitsin, hayırlısıyle, bu beyhûde sonbahar!

Ölmek müşkül değildir ömrümüzün en fecî işi,
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.


Yahya Kemal Beyatlı
İhtiras, keder, heyecan, marjinallik, monşerlik, kaygı ve aşırı miktarda Türklük barındırır.
Sen eğme, eğilsin alnı karalar / Dalkavuklar, p...lar ve maskaralar
Ara
Cevapla
 




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi



Strategyturk Forumları

Strategyturk Forumları tüm Türk stratejiseverler için büyük ve kaliteli bir platform olma amacı güder. Forum içerisinde çok sayıda strateji oyunu için bölüm ve bu bölümlerde haber konuları, rehberler, mod tanıtımları, multiplayer etkinlikleri ve üye paylaşımları için alanlar yer alır.